19 Şubat 2011 Cumartesi

Coca Cola'nın Formülü Bulundu mu?

Formülü bulundu mu?

Kimyacı John Pemberton tarafından 1886'da bulunan Coca Cola'nın gizli formülü, 24 saat güvenlik görevlilerinin gözetimi altında
Atlanta'da bir kasa dairesinde saklanıyor. Ancak "thisamericanlife.org" İnternet sitesi bu formülü bulduğunu açıkladı.
İddiaya göre 1979 tarihli bir gazete makalesinde, kolayı üretmek için geçerli içerik maddeler ve miktarları yer alıyor.
Atlanta Journal-Constitution gazetesinin, 8 Şubat 1979 sayısında tam olarak Pemberton'ın tarifi olduğu söylenen bir kitap sayfası
fotoğrafı yer alıyor. İnternet sitesi ayrıca Coca Cola'nın ilk servis edildiği eczanenin sahibi Joe Jacobs tarafından benzer bir
liste de yayınladı. Ancak bu listede erik ve yonca gibi katkılar da var.

12 gram sıvı koka özü
85 gram strik asit (limon asidi)
28,35 gram kafein
9,4 litre su
Şeker
946,9 mililitre kireç suyu
226,7 gram alkol
28,35 gram vanilya
42,5 gram ya da renk vermek için daha fazla karamel
20 damla (1,297 mililitre) portakal esansı
30 damla limon esansı
10 damla küçük Hindistan cevizi esansı
10 damla neroli
7X çeşnisi (56,6 grama 18,9 litre şurup)
5 damla kişniş
Ve 10 damla tarçın


Kaynak: www.ntvmsnbc.com
http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/coca-colanin-icinde-ne-var.html

2 Şubat 2011 Çarşamba

Rainbow - Stargazer (şarkı sözü İngilizce - Türkçe) Lyrics

high noon, oh i'd sell my soul for water ( tam öğle vaktinde, biraz su için ruhumu satardım )
nine years' worth of breakin' my back (dokuz yılın bedeli belimi kırmam oldu)
there's no sun in the shadow of the wizard ( büyücünün gölgesinde gün ışığı yok )
see how he glides why he's lighter than air (bak nasıl süzüldüğüne neden havadan daha hafif olduğuna )
oh i see his face (oh, onun yüzünü görüyorum )

where is your star (yıldızın nerede)
is it far, is it far, is it far ( uzakta mı, uzakta mı, uzakta mı )
when do we leave (ne zaman gidiyoruz)
i believe, yes, i believe (inanıyorum, evet, inanıyorum)

in the heat and the rain (Sıcakta ve yağmurda)
with whips and chains (kırbaçlar ve zincirlerle)
to see him fly (onu uçarken görmek için)
so many die (çok kişi öldü)
we build a tower of stone (biz taştan bir kule yaptık)
with our flesh and bone (et ve kemiğimizle)
just to see him fly (sırf onu uçarken görmek için)
but don't know why (ama neden bilmiyorum)
now where do we go (şimdi, nereye gidiyoruz)

hot wind moving fast across the desert ( yakıcı rüzgar hızla esiyor çölde)
we feel that our time has arrived (zamanımızın dolduğunu hissediyoruz)
the world spins while we put his dream together (biz onun düşünü gerçekleştirirken dünya dönmekte)
a tower of stone to take him straight to the sky (onu doğrudan göklere çıkartacak bir taştan kule)
oh i see his face ( onun yüzünü görüyorum)

where is your star (yıldızın nerede)
it is far, is it far, is it far (uzakta , uzakta mı, uzakta mı)
when do we leave (ne zaman gidiyoruz)
hey, i believe, i believe (hey, inanıyorum, inanıyorum)


in the heat and the rain (Sıcakta ve yağmurda)
with whips and chains (kırbaçlar ve zincirlerle)
to see him fly (onu uçarken görmek için)
so many die (çok kişi öldü)
we built a tower of stone (bir kule inşa ettik)
with our flesh and bone (et ve kemiğimizle)
just to see him fly (sırf onu uçarken görmek için)
but don't know why (ama neden bilmiyorum)
now where do we go (şimdi, nereye gidiyoruz)


all eyes see the figure of the wizard (bütün gözler büyücünün endamını seyrediyor)
as he climbs to the top of the world (dünyanın tepesine tırmanırken)
no sound as he falls instead of rising (yükselmek yerine düşerken hiç ses çıkmıyor)
time standing still (zaman hala ayakta )
then there's blood on the sand (sonra kumun üzerinde kan)
oh i see his face (onun yüzünü görüyorum )

where was your star (yıldızın neredeydi)
was it far, was it far (uzakta mıydı, uzakta mıydı)
when did we leave (ne zaman ayrıldık)
we believed, we believed, we believed (biz inandık, biz inandık, biz inandık)

in the heat and the rain (Sıcakta ve yağmurda)
with whips and chains (kırbaçlar ve zincirlerle)
to see him fly (onu uçarken görmek için)
so many died (çok kişi öldü)
we built a tower of stone (bir kule inşa ettik )
with our flesh and bone (et ve kemiğimizle)
to see him fly (onu uçarken görmek için)

but why (ama neden)
in all the rain (bu yağmurun içinde)
with all the chains (bütün bu zincirlerle)
did so many die (pek çok ölüm oldu )
just to see him fly (onu sadece uçarken görmek için)
look at my flesh and bone (etime ve kemiğime bak )
now look, look, look, look (şimdi bak, bak, bak, bak)
look at his tower of stone (onun taştan kulesine bak)
i see a rainbow rising (bir gökkuşağının doğuşunu görüyorum)
look there, on the horizon (şuraya bak, ufukta )
and i'm coming home (ve eve geliyorum)
i'm coming home, i'm coming home (eve geliyorum, eve geliyorum)

time is standing still (zaman hala ayakta duruyor)
he gave back my will (o bana irademi geri verdi)
oh, oh, oh, oh
going home (eve gidiyorum)
i'm going home (ben eve gidiyorum)
my eyes are bleeding (gözlerim kanıyor)
and my heart is leaving here (ve kalbim terk ediyor burayı)
We still hope, we still hope, oh (...)
We still hope, we still hope, oh (...)


take me back (beni geri götür)
he gave me back my will (o bana irademi geri verdi)
oh oh oh oh

going home (eve gidiyorum)
i'm going home (ben eve gidiyorum)

my eyes are bleeding (gözlerim kanıyor)
and my heart is leaving here (ve kalbim burayı terk ediyor)
We still hope, we still hope, oh (...)
We still hope, we still hope, oh (...)
oh

take me back, take me back (beni geri götür, beni geri götür)
back to my home ( beni evime geri götür)



Ufak tefek düzeltmeler yapıldı (Alıntı:http://forum.duman6.gen.tr/viewtopic.php?f=51&t=24239)